İstanbul Mutlu Son Masaj Esra Hanım

İstanbul Mutlu Son

İstanbul Mutlu Son Evet, artık sonlandı ve onu artık asla görmek istemiyorum. Bir kız her şeyini verdiği anda zayıftır, her şeyini yitirmiştir, çünkü erkekte negatif bir unsur olan masumiyet kadının tüm değeridir. Artık direniş tümüyle olanaksızdır ve sevmek ancak bu varken güzeldir; bir kere yok oldu mu, aşk bir zayıflık ve alışkanlıktan öte gidemez. Onunla olan ilişkimin anımsatılmasını istemiyorum; o güzel kokusunu yitirdi ve bir kızın, vefasız sevgilisinin acısıyla günebakana dönüştüğü günler geride kaldı.

Onunla vedalaşmayacağım; hiçbir şey beni, her şeyi değiştiren ama sonucu etkilemeyen hanım gözyaşlarından ve kadın yakarmalarından daha fazla iğrendirmez. Onu sevdim, fakat şimdiden sonra ruhumu artık bağlayamaz. Bir Tanrı olsaydım Neptün’ün bir su perisi için yaptığını yapardım ona: Bir adama dönüştürürdüm onu. Yine de insanın kendini bir kızla şiirselleştirip şiirselleştiremeyeceğini; kızı, ilişkiden bıkanın kendisi bulunduğunu düşleyecek kadar gururlu kılıp kılmayacağım öğrenmeye değerdi hakikaten.

İstanbul Mutlu Son

İstanbul Mutlu Son çok ilginç bir epilog olabilir bu; kendi başına psikolojinin alanına girebilir, ayrıca inşam bir çok erotik gözlemle zenginleştirebilir. Tek bir yaşam onu kesmezdi. Onunki gibi güçlü bir ruh bir çok yaşamı ve ölümü barındırabilirdi. Mine tüm bu tarz şeylerin farkındaydı, yaşam onun için sonu gelmez bir yolculuktu. Aklının kıvrımlarında dolaşan her fikir, içinde soluk aldığı bu hayatın canlı bir resmiydi. Her rengini, her fırça darbesini nefesiyle harladığı bir resimdi bu. Yaşamda ardına düşeceği tek şey tutkularının ona yön verdiği bir aşktı. Aşkla nefes alan bir yaşam… Ve tüm yaşamlara tuzak olan bir tutku.

Tutkuları ise hayatının lokomotifi, kimi zaman ise uçurumuydu. Bu tutkunun peşinden gitmeliydi. Kendini bildi bileli bunu yaptı da. Hiç geri durmadı sevmekten, tutkularını kovalamaktan. Tutkuyu aramak, onu kovalamak Mine için olağan bir durumdu. Bunun için olsa gerek, hayatındaki her şeyi en saf haliyle yaşamıştı. Mutluluğu da, üzüntüyü de hep en yükseklerde, en derinlerde yaşardı. Oyunlardan kurulu bir dünyası vardı sanki. Oyuncağının elinden alınmasını istemezdi. Hep tutkusunun arkasından gittiği için her şeyi en saf haliyle yaşamıştı. Mutlulukları, üzüntüleri ve tüm hatırlayıştarı. Dokunduğu her şeyde kalp atışlarını daha da derinden hissederdi.